KıBRıS’TAN 2024 NOTLARı

. Her Kıbrıs’a gidişimde onlarla bir yarım gün geçiririm ve bu kez de yaptığımız gibi mutlaka Maronitlerin en büyük köylerinden çok sevdiğim Kormacit’e gideriz. Bu köy dünyada en sevdiğim yerlerdendir

Lefkoşa

Sanırım hepimizin hayatında, “yavru vatan Kıbrıs” kelimelerinin çocukluğumuza kadar uzanan bir yankısı vardır ve Kıbrıs, ülkemize (bize) doğru uzanan sivri ucuyla coğrafya öğrenmeye başladığımızda zihnimizde ayrı bir yer eder. Ben de Kıbrıs’la ilk kez 15 yaşımdayken, 20 Temmuz 1974 “Barış Harekâtı” haberlerini köyümüze yeni gelen televizyon (köyde sadece karşı komşumuzda vardı televizyon) ekranından, Bülent Ecevit’in hepimizin dille ilişkisini etkileyen o çok güzel Türkçesiyle söylediği, Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz” cümleleriyle güçlü bir şekilde karşılaştım. O günden sonra, Kıbrıs’ta yaşayanların hayatına, zorluklarına, umutlarına yakın bir ilgi duydum ve daha sonraki yıllarda tanıdığım Kıbrıslı arkadaşlarımdan, rüyalarıma giren Kıbrıs öykülerinin arka planındaki olayları, Denktaş, Makarios, Papaz, EOKA, Erenköy, Rumlar, Beşparmak Dağları, Lefkoşa, Girne, Limasol (Limasollu Naci kitapları!), Yeşil Hat, Ledra Palas gibi kelimelerde dile gelen öykülerini dinlemekten bıkmadım. Onlarla, on beş yaşımda hissettiğim o güçlü merakın, savaş, acı ama bir o kadar umut dolu öykülerin (askerlerinizin Girne dolaylarında inmesini, Beş Parmak dağlarını geçmesini sürekli gözümde canlandırma çalışırdım) etkisinden çıkamayan birisi gibi konuşurdum ve aslında onların da benim gibi bunların etkisinden hiç çıkamadıklarını görürdüm.

Dr. Mustafa Hami’ye Saygı: Kıbrıslı doğmak ağır bir şeydir

Hacettepe Yurdu'nda kalan Kıbrıslı öğrencileri (sınıf arkadaşım Mustafa Mehmet) saymazsam, Kıbrıs'la/Kıbrıslılarla ilk canlı karşılaşmam, Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri iken, o zamanki başkanımız, benim dünyadaki en yakınlarımdan Dr. Selim Ölçer ile Ocak 1994’te Kıbrıs Türk Tabipler Birliği ile iş birliği protokolü imzalamak için yaptığımız Kıbrıs ziyareti sırasında oldu. Bu gezide bir yandan sonraki yıllardan en yakın dostlarımdan olacak Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Başkanı Dr. Mustafa Hami (kısaca Dr. Hami) ve Genel Sekreteri Dr. Bülent Dizdarlı ile tanıştım ama esas başta Denktaş ziyareti olmak üzere, içimde etkisi süren Kıbrıs’ın mekanlarını dolaştım.

Dr. Mustafa Hami

İngiliz idaresi döneminden kalma çok güzel bir yapıda bize kabul eden Denktaş’ı gördüğümde çok heyecanlandığımı, onun bizi sıcak karşıladığını, otururken şakayla karışık “Niye geldiniz, denetlemeye mi?” diye sorduğunu hatırlıyorum. Bu gezide Dr. Hami Bey’in şahsında, yerli Kıbrıslılar diyebileceğim, adanın bütün tarihi yükünü taşıyan, bana “Kıbrıslı doğmak ağır bir şeymiş” duygusu yaşatan, bilgili, evrensel değerleri sindirmiş, tutarlı olduğu kadar sakin, bu küçük ülkenin özgür ve uygar olması için çaba gösteren ve örneğin Kıbrıs Türk Tabipler Birliğini bağımsız, sözünü sakınmayan, kendi ayakları üzerinde duran, etkili bir örgüt yaparak yeni bir ülke kurma mücadelesine katılan güngörmüş insanlarını görmek beni çok etkiledi ve onlar sayesinde, Hami Bey'in daha sonra “Kıbrıs Türkiye’nin Sicilyası olmasın” diyeceği Kıbrıs’ın öteki yüzünü öğrendim. Hami Bey, çok iyi bir hekim olduğu kadar, yakın zamanda onunla ilgili anılarını yayınlayan Dr. Bülent Dizdarlı’nın sözleri ile çok iyi bir öğretmendi.

Dr. Mustafa Hami, sonraki yıllarda benim de öğretmenim, dostum, abim oldu ve her Kıbrıs’a gittiğimde onu görmek, onun “Şükrücüm” diye başlayan sakin ama derin sohbetlerini dinlemek, iğneyle kuyu kazarak ama bir eser yaratma bilinciyle bir örgüt (kalıcı bir binaya da onun zamanında kavuştu) yaratmasını ve onu daha sonra öğrencisine zarif bir şekilde devretmesini izlemek beni çok etkilerdi. Onu, daha sonra yakın arkadaş oldukları Dr. Mahmut Ortakaya abimin yanına koyar ve onların dostluğunu Diyarbakır ile Lefkoşa arasındaki benzerliklerin/zorlukların bir simgesi olarak görürdüm. Bir ziyaretimde evlerinde yemek yemiş, iki oğlundan, Kıbrıs’ta özgür olmadan yaşamanın zorluklarından, adadaki hayatın görünmeyen katı duvarlarından, bir kalenin içindeymiş gibi yaşamaktan, ilk kez Kıbrıs’a yediğim ve çok sevdiğim kereviz turşusundan bahsetmiştik. Daha sonra da onun Magosa’da ön ayak olarak yaptırdığı “Doktorlar Sitesi”ndeki yazlığına gitmiştik. Orada çok mutlu olduğunu, kullanım suyunu arıtarak bahçe suladıklarını, toprakla uğraşmanın kendisine iyi geldiğini anlatmıştı.  Kendisi gibi çok nazik ve sevgi dolu bir eş olan Ceyhun Hanım beni her uğurlayışlarında kendi elleriyle yaptığı bir kavanoz kereviz turşusu verir, Hami abi ise bir fırsatını bulur elime Zivaniya brendisi sıkıştırırdı.

İşte, kelimenin gerçek anlamında efsanevi bir Kıbrıs insanı diyebileceğim Dr. Hami önce oğullarından birisini aniden kalp krizinden kaybetti, onun acısı ile uzun süre cebelleşti, depresyona girdiği bir dönem yaşadı ve 3 Ocak 2022’de yazlık evinin bahçesinden topladığı yeşilliklerini komşularına dağıtırken ayağı takılıp düşmeye bağlı beyin kanaması sonucu hayatını kaybetti. Ben öldüğünü uzunca bir süre sonra öğrendim ve içimde bir yumruk gibi duran acıyı ancak geçen perşembe akşamı (2 Mayıs 2024), Girne Limanı'nda bir lokantada sevgili Dr. Bülent Dizdarlı ile onu anarak, ondan konuşarak ve bu yazıyı yazarak dağıtabildim diyebilirim. Ona bu yazıyla ve “Bizlerde yaşıyorsun Mustafa abi” diyerek veda ediyorum.

Diyabet yolculuğumuz ve Kıbrıs

Kıbrıs’a 1994’ten sonra bu kez, 1996’da Lapta’da yaptığımız “Diyabetle Güzel Yaşam Yaz Kampı” için geldim ve o dönemde tip 1 diyabetli çocuk annesi, Hacettepe yurdundan tanıdığım Emete İmge, BRT’nin emektarlarından Belgin Demirel, gazeteci Hasan Kahvecioğlu ve o yıllarda Kıbrıs’ta yaşayan Tip 1 diyabetli Deniz Keklik (şimdi Verburg), daha sonraki yıllarda kaybettiğimiz diyabet hemşiresi Zühre Hanım ile tanıştım. Hepsi daha sonraki yıllarda en yakın dostlarım oldu ve yıllarca İznikteki Diyabetli Çocuklar Kampı’nda Kıbrıslı diyabetli çocukları misafir ederek ve Kıbrıs’ta diyabetle ilgili birçok etkinlik yaparak Kıbrıs'la ilişkilerimi sürdürdüm. Emete ve Belgin, kendilerini Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı sayan dostlarımdır; onlarla başta Annan Planı referandumu zamanlarında yeşeren umutlar olmak üzere Kıbrıs’ın yakın tarihini beraber yaşadım diyebilirim. Her Kıbrıs’a gidişimde onlarla bir yarım gün geçiririm ve bu kez de yaptığımız gibi mutlaka Maronitlerin en büyük köylerinden çok sevdiğim Kormacit’e gideriz. Bu köy dünyada en sevdiğim yerlerdendir; Kasap Yorgo’un Yerinde yemek yemek, Christina'nın helliminden tatmak, lokantayı annesi ve kardeşi ile ayaktan tutan Maria ile iki kelime etmek, daha sonra Belginlerin arkadaşı Gedulanın evinde kahve içmek beni mutlu eder. Bu kez, Kıbrıs’tan dönmeden önce, Kocaeli’den Kıbrıs’a göç eden arkadaşlarım Prof. Dr. Füsun Yıldız ve eşi Ercüment’e de uğradım ve Girne’ye yakın yamaçlarda kendilerine çok güzel bir yaşam kurduklarını gördüm.

Dr. Rüveyde Bundak ve ülkemizdeki çocuk diyabet ekiplerine teşekkürler

Bu kez, Kıbrıs’a 22’nci Çocuk Diyabet Ekibi Kursu ve 28’inci Ulusal Pediatrik Endokrinoloji ve Diyabet Kongresi için geldim. Kongre başkanımız, Limasol doğumlu ve Sampson darbesi sonrası yerlerinden yurtlarından can havliyle kaçan ve Girne’ye yerleşen Prof. Dr. Rüveyde Bundak’tı. Onun sevecen ev sahipliğinde çok güzel bir kongre yaşadık. Ekip olarak Arkadaşım Diyabet Kampları, Otomatik İnsülin İletim Sistemleri ve Okulda Diyabet Bakımı konularında deneyimlerimizi paylaştık. Çocuk Diyabet Ekibi kursu çok başarılı geçti ve başta hemşire arkadaşlar olmak üzere, diyetisyenler, psikologların motivasyonlarından, sunumlarından ve diyabetli çocuklara en iyi şekilde hizmet etme isteklerinden etkilendim. Ülke düzeyinde çocuk diyabet ekiplerinde sadece diyabetle ilgilenen diyetisyen çok az. Kurumlar diyetisyenlere birçok görev veriyor ve bu tip 1 diyabet tedavisinin en önemli bileşeni olan karbonhidrat sayımı eğitimini aksatıyor. Ülkemizin bu sorunu çözmesi gerekiyor.

Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmada Norveç’te tanıdan hemen sonra yapılan karbonhidrat sayımı eğitimi, teknoloji kullanımı ve çocuk diyabet merkezlerinin hizmet kalitesinin iyileştirilmesi ile 10 yılda HbA1c’nin yüzde 8’2’den 7,2’ye düşürüldüğü gösterildi. Bizler de bunlar üzerinde durduk. Ülkemizdeki çocuk diyabet ekiplerine başarılar diliyorum ve diyabetli çocuklar emek veren herkese sevgilerimi sunuyorum.

Prof. Dr. Şükrü Hatun kimdir?

Prof. Dr. Şükrü Hatun, 1959 yılında Kütahya Domaniç'te doğdu. Tıp eğitimini 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara, Türkiye'de tamamladı. Mezuniyet sonrası Adıyaman'da mecburi hizmetini yerine getirdi.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini Ankara Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde 1990'da, Çocuk Endokrinoloji Yan Dal Uzmanlık Eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1993'de tamamladı. 1994 yılında doçent, 1999 yılında profesör oldu. 

1995-2016 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda çalıştı. Kocaeli Üniversitesi'nde Pediatrik Endokrinoloji programını kurdu. İki dönem anabilim dalı başkanlığı, 2012-2015 yılları arasında tıp fakültesi dekanlığı yaptı. 

2015 yılında bir süre North Carolina Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü'nde ziyaretçi profesör olarak bulundu. 

2016 yılından beri İstanbul'da Koç Üniversitesi'nde Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor.

Şükrü Hatun ve ekibi 1996 yılından bu yana diyabetli çocukların tedavisi, eğitimi, hakları, toplumun bilinçlendirilmesi ve diyabetle barışık yaşamaya odaklanan "Arkadaşım Diyabet Programı"nı yürütüyor.

Dr. Hatun, https://www.arkadasimdiyabet.com/ web sitesini kurdu ve 1997'den beri "Arkadaşım Diyabet İznik Kampı"nı yürütüyor, 2018'den beri de "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı"nı düzenleyen ekibe liderlik ediyor.

Ekibinin de katkılarıyla diyabetli çocuklar, aileleri ve diyabet ekipleri için çok sayıda kitap yazdı veya çevirdi.

Türkiye'de uzun süre "Pediatrik Diyabet Grubu"na liderlik eden Dr. Hatun, arkadaşları ile "Pediatrik Diyabet Ekip Üyeleri Eğitim Kursları"nı başlattı, "Ulusal Çocukluk Çağı Diyabet Programı"nı hazırladı ve az gelişmiş bölgeler için diyabet kampları düzenledi.

Dr. Hatun'un diyabetli çocukların yaşamına yaptığı önemli katkılardan biri de "Okulda Diyabet Programı"nı başlatması. Bu program, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği ile iş birliği içinde geliştirildi. Bu proje ile çok sayıda öğretmen okulda diyabet bakımı konusunda eğitildi ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından "Okullarda Diyabetli Öğrencilerin Bakımı ve Desteklenmesine İlişkin Yönerge" yayımlandı.

1993 yılından itibaren Dr. Hatun ve arkadaşları tarafından diyabetli çocukların hakları ile ilgili savunuculuk çalışmaları başlatıldı ve bu çalışmalar sonucunda 1996 yılında glukometre stripleri geri ödeme kapsamına alındı.

Dr. Hatun ve ekibinin başlattığı yeni bir kampanya ise "Sensörler için parmağını kaldır" sloganıyla sensörlerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geri ödenmesine odaklanmıştır.

2014 yılında "Diyabetli Çocuklar Vakfı"nı kuran Dr. Hatun, çalışma arkadaşlarıyla birlikte çeşitli illerde "Arkadaşım Diyabet Buluşmaları" adlı eğitim toplantıları düzenliyor. Dr. Hatun ayrıca, diyabetin evdeki yükünü paylaşmaya odaklanan "Diyabet İçin HeForShe Programı" ile, "Diyabetli Çocukların Tedavisi ve Esenliği İçin On Temel Öneri" adlı bir program başlattı (2021).

Şubat 2023'te Türkiye'de yaşanan deprem felaketinin ardından Hatun, felaket bölgesinde yaşayan diyabetli çocuklar ve aileleri için bir destek ve dayanışma programı başlattı. Bu kapsamda ücretsiz kan şekeri ölçüm stripi desteği sağlandı. Ayıca deprem bölgesinden 51 diyabetli çocuk ve ailesi "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı 2023"e ücretsiz katıldı.

İletişim Yayınlarından çıkan "Hekim Kendisini Tedavinin Bir Parçası Olarak Sunar" ve " İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar" isimli kitapları vardır. 

    ]]>

2024-05-05T20:04:48Z dg43tfdfdgfd